Restoranımızın önünde otururken babam bana sokakta telefonlarına bakan birkaç turisti gösterdi. Bana “Şunlara bak, bizi arıyorlar” dedi. Zihnimdeki karışıklığı hatırlıyorum. Neden bizim küçük restoranımızı arasınlar ve babam bunu nasıl bilebilirdi? Ben düşünceler içinde kaybolurken onlar yavaş yavaş bize doğru yürümeye başladılar ve bir masaya oturdular. Dijital dünya ile tanışmadan önceki zamanlardı bunlar.
Dijital Dünya ile nasıl tanışmıştım?
2009 yılıydı, bilgisayarla oyun oynamaktan başka şeyler yapılabileceğini bilmediğim zamanlardı. Ama tabii ki babam internetin gücünü biliyordu. Müşterileri mutlu etmek için elinden geleni yapardı. Birçok çeşit bedava çay veriyorduk! Müşterilerimizle ilgilenir, seyahat sorunlarına yardımcı olur ve onlarla gerçekten arkadaş olurduk. Bu da insanların çevrimiçi ve çevrimdışı konuşmasına neden oluyordu.
Restoran açıldıktan kısa bir süre sonra internette her yerdeydik! Seyahat forumları, sosyal medya ve tüm dillerde kişisel bloglar. Sokaklarda telefonlarına bakarak yürüyen insanlar kendilerini restoranımızda bulmaya başladılar.
İşte o zaman fark ettim ki yemek, müşterilerimize sunduğumuz şeyin sadece yarısı. Diğer yarısı ise deneyimdi. İnsanlar oraya sadece yemek yemeye gelmiyor, yerel halkla sohbet etmek istiyorlardı. Orada yaşayan insanlar hakkında daha fazla bilgi edinmek istiyorlardı. Dolayısıyla onlara bu deneyimi yaşattıkça, dijital dünya sayesinde daha fazla insan bize gelmeye başladı.
Bir süre sonra ben de babam gibi alıştım ve insanların restoranımızı aradığını fark etmeye başladım. Sokakta durup telefonlarına bakan turistler gördüğümde babama başımla işaret ediyor ve bedava çay için ısıtıcıyı açıyordum!